Çocukluğumuzdan beri biliriz peri masallarını.Prens öyle bir öper ki Pamuk Prenses'ini diriltiverir onu.Prensesin busesi kurbağayı yakışıklı prense çeviriverir.Hatta saçı bitmedik Keloğlan'ımız bile periler padişahının kızına göz koyar her masalında.
Kısacası çocuklarımızı prensler-prensesler,zenginlikler,sonsuza dek mutlu yaşamalar ile büyütürüz.
Masallardaki akıl oyunları,çabalamalar dahi hep zenginliklere endeksli mutluluklara erişmek uğrunadır.Kuru ekmek-soğan ile yetinmeyi seçmez Keloğlan;her daim peri padişahının sarayına ve kızına kavuşur.Prens bir kez olsun Külkedisi'nin köhnemiş evine yerleşip,ırgatlık yapma yolunu seçmez.Hayatın amacı zenginliktir çünkü...Buna erişmenin en kısa yolu ise sihirden geçer.Sihir;yani çalışmadan oldurulmuşa hazıra konuvermek...
Bu masallarla büyüte büyüte çocuklarımızı,günümüzün her ne olursa olsun köşe dönmeci zihniyetlerini yarattık.Alçak gönüllülüğü öğretmedik çünkü masallarımızda;maneviyatı veremedik.Mutlu yaşam ancak sırça sarayların sefahat alemlerinde olabilirmiş gibi anlattık hep...Hayatın amacı bu kadar basite indirgendi.Omuzuna çöken ağır yükleri taşıyarak değil;başkalarının kayırması,zaafları,hazıra konmalar,aldatmalarla erişilen zenginliklerle mutlu olunabileceği düsturunu kazıdık körpe zihinlere.
İşte o körpe zihinler büyüdüler,futbolun müdahili oldular ve endüstriyel futbol dümenini dayattılar.Günümüzün futbol düsturu da işte bu;"Paran varsa başarı da var.Paran yoksa başarıdan söz edemezsin.".
İyi güzel de para da parayı çekiyor işte.Paran varsa futbolcunun kralını alıyorsun.Bu futbolcuya saçtıkların forma satışı,kombineler,yayın hakları ve reklam anlaşmaları olarak geri dönüyor sana.Hem futbolcuya kazandırıyorsun hem de onun etinden,sütünden,yününden yararlanıyorsun.Tam anlamıyla bir "Vahşi futbolizm"...
Bu durum ülkemize de yabancı değil.Futbol takımlarımızın,özellikle de üç büyüklerin yabancı oyuncu tercihleri de buna paralellik izliyerek,ilginç oluyor.Büyüklerimiz belirlenmiş olan oyun şablonuna uyacak oyuncuları değil de isim yapmış oyunculara yöneliyorlar.
Transfer dönemlerinin manşetlerini Ronaldinho,Deco,Eto'o vs. süsledi bu sezon başında.Gerçi aynı senaryoları son bir kaç yıldır yoğun olarak okuyoruz.Tabi ki bu oyuncular revaçta iken alınamıyor.Ancak Ortega,Roberto Carlos,Baros,Kewell,Keita,Elano vs. gibi çaptan ve gözden düşünce geliyorlar Edirne'nin doğusuna.
Bu oyuncular orman perisinin sihrini yapacakları beklentileriyle transfer ediliyor.Baros ya da Elano topu bir öpecek,hoop top kupaya dönüşüverecek.Alex sahada öyle bir büyüyecek ki rakipleri bir lokmada sindirecek.Hatta şimdilerde Kayseri'nin Olembe,Makukula Ankaragücü'nün Vassel transferlerinde bile bunu görüyoruz.
Takımlarımız gökten düşen üç elmanın da kendi midelerine inmesi peşindeler.Geri kalanlar isterse aç kalsın,önemli değil.Öyle yabancılar alacaksın ki peri padişahının kızı senin oluverecek.
Başarı imgesi bu oldukça da futbolumuzun ilerlemesi mümkün değil.Kulüplerimiz,özellikle de büyüklerimiz dünya devleri ile rekabeti onların silahlarıyla yapamayacaklarının farkına varmalılar.Mutluluğa kuru soğan-ekmeğin yanında içilen buz gibi bir ayranla,köhnemiş bir çiftlik evinde de erişilebileceğinin ayrımında olmalılar.
İşte bu kuru soğan-ekmek ve ayranla mutlu olabilmek,alt yapıdan oyuncu yetiştirebilmeyi getirecek.Başarı için büyük paralar harcamanın önüne geçmek demek olacak.Aldığın yabancıların forma sattırmaktan öte anlamlarla belirlenmesine yol açacak.
Peri masalı ile değil,hayatın gerçek anlamlarıyla büyüyen Türk futboluna kavuşmak ümidimiz bizi her zaman ayakta tutacak.Sonsuza kadar mutlu yaşamak değil,yaşamının son anına kadar mutlu olmak düsturunu benimsemiş kulüplerimize kavuşmak umuduyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder