28.08.2011

FUTBOLCUNUN ÖLÜMÜ

 Kapının ardındaki koridorun kösele çınlamalarını dinledi bir süre...Yutkundu...Soğuk duvarları daha da donduran acil anonslarını demledi dumanlı zihninde...Yutkundu...Yutkundu...Ve...

"Ne diyorsun,doktor?Ne demek bir daha topa dokunmayacaksın.Ağzından çıkan kulağına erişiyor mu da 'Bitti' diyebiliyorsun.Kolaylıkla top deyip geçtiğin o içi hava dolu meşin,o meşin var ya,aslında benim ciğerlerimin can nefesi,bilmiyor musun?
Sen ne diyorsun doktor?Benim tepikleyip durduğum küre alelade bir top değil,inci tanem benim.Benim ekmeğim o küre doktor.Babasız büyümenin çukurunda boğulmadıysam,saplanıp kalmadıysam batağa hep şu meşin parçasının eseridir bu doktor...Uçurumun kenarında pamuk ipliğinden bir  dala tutunur gibi tutundum ben ona...Nasıl dokunamam bir daha topa?Topuklarıma yediğim kahpe tekmelere katlandım,yırtılan bağlarım acıtmadı canımı da,bu sözlerin yıktı beni doktor..."

Masanın karşı ucundaki beyaz önlüklünün dilinden dökülenler,sahalardaki kara gömleklilerin bile tasavvur edemeyeceği türdendi."Bitti" diyordu..."Bir daha oynayamayacaksın" diyordu."Başka sefer yok senin için bundan öte" diyordu...

"Çocuklarımın boğazından ekmek,bu dizler sayesinde geçiyor doktor.Sen bana artık o lokmalar küçülecek mi diyorsun?Anama ak sütünün borcunu bu dizlerle ödüyorum ben doktor.Sen bana bundan gayrı,dermanım kesilecek mi diyorsun?
Bul çaresini,bul doktor.Civanım doktor...Ben kalbimle değil,bu dizlerle yaşıyorum;onlara can ver yeniden,ver ki ahir-i ömrümü hazırlama doktor..."

Duvarlarda,tavanda yankılanıyordu bu titrek haykırışlar.Doktor konuşmuyordu.Elinde röntgen filmleri ve raporlar,sıktıkça sıkıyordu.Doktor konuşmuyordu.Kenetlenmiş dişleri dudaklarını ısırıyordu.Dilinin ucuna geliveren kelimeler o kemikten duvarı aşamıyordu.Doktor konuşamıyordu.Konuşsa aklına mı kalbine mi itaat edecekti dili,bilmiyordu.Bunca yıl okuduğu okullar,yıkılmış bir yüreğe nasıl can suyu içirilir öğretmemişti,bilmiyordu.
Uzandı.Elini yanağına koydu,karşısındaki solgun yüzün.Baş parmağı göz yaşlarını yakaladı,sildi.Karmakarışık olmuş saçları tararcasına okşadı.Şimdi ikisi de konuşamıyordu.Öne eğilmiş iki baş,yüzünü masaya dönmüş öylece duruyordu.Mehtabı saklayan bir ay tutulması gibi zifirileşmişti oda,mahzenleşmişti...


Delikanlı kalktı.Doktora bakamıyordu.
Şimdi doktorun dizleri dermansızlık nöbetini devralmıştı;karabasan yemiş gibi iskemleye yığıldı kaldı.Delikanlıya bakamıyordu.
Görevi,işi,gücü dertlilere derman olmaktı,olamıyordu.
Delikanlı usulca kapıyı araladı.Doktorun masaya çivilenmiş gözleri hayaletin çıkışını göremedi.Sadece,derin bir gıcırtının peşi sıra gelen kederli bir "pat" sesine şahitlik eden kulakları verdi bu haberi ona.

Neden sonra kalktı,oturduğu iskemleden,doktor.Hafifçe yuvasından kurtulmuş çivinin,beyaz önlüğüne açtığı yarayı fark etmedi bile.Odayı gittikçe soğutan mart yelinin önünü kesmek için pencereye uzandı.Kala kaldı.Rüzgara uyarak salınan erkenci fidanın altındaki ahşap banka takıldı gözleri.Bir delikanlı oturmuş dizlerini dövüyordu.Bahçede dolanan herkes ona bakıyordu.Delikanlı haykırışlarını,hıçkırıklarına bağlamış dizlerini yumrukluyordu.Ona bakıyordu bahçede dolanan herkes.Delikanlı,bakışları hiç fark bile etmeden,dizlerine bir daha asla gelmeyecek dermanı çağırıyordu.

Hiç yorum yok: