Sanayi atılımlarına henüz teslim olunmamış bir Trakya kasabasında geçti çocukluğum. Bahsettiğim kasabanın,Bulgaristan göçmenlerinden oluşan bir kenar mahallesiydi muhitimiz.Her yer alabildiğine düzlük..Yüzündeki sivilceleri temizlemeye yeminli bir ergenle yarışırcasına,yükseltilerden kurtulmaya söz vermiş,uçsuz bucaksız ovalar.Evlerden uzakta görebildiğimiz;ay çiçeği,mısır,karpuz tarlaları oluyordu ancak.İstediğin gibi koştur;tek rakibin rüzgar…Özgürce oyna,eğlen;tek rakibin kuşlar…
Bir de deremiz vardı o zamanlar.Hala var ama,yalnızca adı..Bir ölünün ardında bıraktığı hüviyetindeki isim gibi tıpkı;ismi var cismi yok..Yıllarca önce terki diyar eden tonton ninelerimiz,dedelerimiz gibi;bir zamanlar şefkatli kollarıyla bizi kucakladığını bildiğimiz..Girer,serinlerdik sularında.Ağabeylerimizin oltalarının ucunda sallanan balıkları izlerdik,gıpta etmenin esir aldığı hayranlıkla.
Yemyeşil çimenlerle kaplıydı her yan.Hele bir alan vardı ki,bugün en az iki Olimpiyat Stadı kurulacak büyüklükte.İşte orada kendi dünya kupalarımızı düzenlerdik.Aynı anda onlarca çocuk,bir kaç farklı maçın kahramanlığına soyunabilirdik;zamanın yıldızları Platini,Rummenigge,Maradona öykünmeleri içerisinde.Aslında yılda,sadece bir kaç kez izleyebilirdik bu büyük yıldızları ekranlarda.Çünkü Avrupa ligleri,Pazar akşamları izlediğimiz birkaç golden ibaretti yalnızca;ama o isimler büyülü sözcükler gibi akardı dudaklarımızdan..Bir tek 1.Lig’imiz vardı televizyondan izlediğimiz.O da önceleri siyah-beyaz,hatta iki maçı dönüşümlü verirdi TRT..
Büyük maçları ise izlemek için aylar geçerdi zaten.Şimdiki gibi üç günde bir oynanmazdı böylesi maçlar.Eski Osmanlı’daki aşıkların,yere savrulan beyaz mendilleri kovalaması gibi koşardık peşlerinden,bu nadide sevgililerin.
Takımların formalarını da bulamazdık ha deyince.Pazarlarda satılan,renklerinin dahi zoraki tutturulabildiği,aslına pek benzemeyen formalardı bunlar.Arkalarında isim zaten orjinalinde bile olmazdı da,numara yazanını bulmak dahi olaydı.Numarasızını aldıksa da annelerimizin maharetli elleri sağolsundu,derhal işlerdi en sevdiğimiz takımın,en sevdiğimiz oyuncusunun numarasını sırtımıza.
Sırtlarda isim yazmazdı dedim ya;o formayı giyince Selçuk,Fatih,Fikret,Dobi Hasan değil kendimiz olurduk.O takımın yıldızı sanki artık bizdik.Takımımızın bir parçası olurduk.
Ve kasabamızın takımının maçlarına giderdik.Yani Çorluspor’un, 2.-3. lig arasında gidip geldiği zamanlar.Maçları izlemek için para vermezdik.Devre arası olunca kapılar açılır,dışarıdaki taraftarlar da girebilirdi stada.Yarım devre olsun izlerdik.Yoksul olmasa da yoksun ailelerin çocuklarıydık;parayı nereden bulacaktık ki?Zaten,bugünkü kadar talepkar değildi o zamanların ne yönetici ne de futbolcuları,paraya karşı.
***
Yaşımız ilerlemeye başladı.Öylece kalakalamadı kasabamız.Büyüdü.Bu kadar boş arazi,yalnız bırakılabilir miydi hiç?Bırakılmadı."Fabrikalar gelecekmiş." dediler büyüklerimiz.Geldiler.
İlk önce top oynadığımız alanlar daralmaya başladı.Hem fabrikaların açılmasından hem de iş bulmak için gelenlerin boş arsalara kurdukları gecekondulardan.Dikilen taşların arası mahrum kalmaya başladı artık atılan gollerden.Her kale arkasında,topun kaçıp zarar vereceği bahçeler peyda oluyordu.Eski yemyeşil kırlar,geniş tarlalar kayboluyordu yavaştan.Ardından deremize giremez olduk,pislikten.Sonra balıklar da yaşamaktan vaz geçtiler böyle bir faunada.
Bu arada biz çocuklar yeni bir eğlence tarzı ile tanışıyorduk.Atari salonları...Buradaki en büyük favorimiz futbol oyunlarıydı.Daha oyunu anlamadan yenilip,tüm cep harçlığımızı kaptırdığımız jetonlu soygunculardı,bu atari makineleri..Şimdinin çocukları,yeniyetmeleri görseler gülerler elbet...Onları kesebilir mi hiç,böyle basit dar boyutlu oyunlar?
Televizyonlarda ise daha fazla maç izlemeye başladık.Fakat bu kez reklam belası çıktı başımıza.İlk özel televizyondan,ardından pıtrak misali çoğalan diğer özel televizyonlardan maç izlemenin de bir bedeli olmalıydı.Değil mi ya,bunca para dökülüyordu artık bu sektöre.Öyle hale geldi ki iş,reklam arası maç izlemeye başladık.Gollerin tekrarını görebiliyorduk ancak,sözde canlı izlediğimiz maçlarda.
Kasabımızın tek profesyonel takımını izlemek de daha bir zahmetlenmişti artık.Artık kapıları devre arasında açan yoktu.Futbol para demek oluyordu çünkü git gide…Biletler de olmasa nasıl çıkardı ki onca transferdi,kamptı,deplasmandı edilen masrafların parası.Tek çaremiz duvarlardan atlayıp maça girmek olmuştu.Ama bu da berhava oldu;çünkü koca koca demir levhalar diktiler o duvarların üzerine.Artık ne içeri atlayabiliyor ne de etraftaki alçak katlı binalardan izleyebiliyorduk maçları.Tek yol çevredeki çam ağaçlarının tepesine tünemekti artık;tabi bir kaç haftalık ekmek paramızı bilete vermek istemiyorsak.
***
Bugünse hiçbir canlı yaşam formunun yaşayamadığı,hele yaz geceleri iğrenç kokularından uyuyamadığımız bir deremiz var.(Üniversite yıllarından bu yana başka sehirlerde yaşıyorum da sadece yılda bir kaç hafta katlanıyorum bu iğrençliğe çok şükür...).Etrafta bir metrekarelik boş alan kalmadı.Medeniyetin göstergesi asfaltlarla kaplanan sokaklarımızda,eski iddialı mahalle maçlarına hiç yer yok artık.Her metre karelik alan başına bir kaç kırılacak cam,uyandırılacak çocuk vs. bulunuyor çünkü...
Çocuklar isim yazılı formalarıyla Ronaldo,Messi oluyorlar,kendileri değil.Hayallerinde kendileri olarak değil,onlar gibi olarak top oynamak var."Pıleysiteyşın"dan vakitleri kalırsa,halı sahalarda oynuyorlar futbolu.Artık futbolcu olmak için para ödemek gerekiyor,kulüplerin açtıkları sözde futbol okullarına;doğrusu futbol ticarethanelerine.
Ve artık bize futbolu sevdiren,öğreten,ilk idollerimiz,mahallemizin şık abileri de kalmadı.Top sahalarımızı,tabiatımızı elimizden alanların fabrikalarında çalışıyor hepsi.Hiç birinin de,şöyle bir stres atmak için olsun topa vurmaya mecalleri yok.Kendileri bir alırken,her şeyimizi elimizden alanların bin,milyon kazanmasına yardımcı oluyorlar hobi olarak...
Televizyonda ise kendi ligimiz hariç hepsini izleyebiliyoruz.Süperi,müperi kalmadı artık Türkiye liglerinin.Paran varsa izlersin.Havayı,suyu paraya endekslerken,futbolumuzu mu özgür bırakacaklardı?
Kasaba takımımıza ne mi oldu?En son bildiğim,etraftaki çam ağaçları da kesilip,yerlerine çağımızın mabetleri,para getiren binalar yapıldı.Maç izlemeyi bıraktı artık tüm çocuklar.Sahalar sahipsiz kaldı.Bu bir tesadüf müdür,bilmiyorum ama amatör kümeye düştü takım.Artık hiç bir önlem almalarına gerek kalmadı bedavacılara karşı.
***
Velhasıl günümüzde her şeyin bir endüstrisi oluştu.Giyim tarzımızın,yiyeceklerimizin,eğlencelerimizin,tatillerimizin, hatta sağlığımız ve eğitimimizin.İhtiyaçlarımızın ne olduğunu,bunları nasıl karşılayacağımızı biz hep bu alanların değerli önderlerinden öğreniyoruz.Bunlarsa pahalı zevkler.Cüzdanımızı gıdıklayan,kaşıyan;banka hesabımızda,kangrene dönen yaralar açabilen zevkler.
"Tatilde şuraya gidilir,orada bu bu yenir.Bu sezon şunlar moda.Kahve şurada içilir.Aman o filmi sakın kaçırmayın.A!Bu kitabı daha okumadın mı?"
Bunca yaşamsal alanın,zevkin,ihtiyacın endüstriyelleşmesine futbol da sessiz kalamazdı,elbette.Öyle de oldu.Stadlarda maç izlemek,televizyon başında maç izlemek pahalı bir zevke dönüştü.
"Buyrun kombinelerimiz;hem takıma da destek olursunuz.VIP tribünler de var;arzu ederseniz hem maçınızı izleyin hem içkinizi yudumlayın...
Sahaya gidemiyorsanız alın kumadanızı;ama bir dakika,ayda şu kadar lira ödediniz mi..?
Buyrun takımınızın formasını verelim,hem de en orjinalinden.Bırakın canım taklidini.Altı üstü on taklit forma fiyatına,bir orjinal forma... "
***
Endüstriyelleşme kesinlikle gelişmenin eş değeri değildir.Endüstriyelleşme;ihtiyaç olandan fazlasının,ihtiyaçmış gibi gösterilip,bunun üzerinden sermayeleri büyütme sanatıdır.Ayakkabı ihtiyaçtır;ancak belirli bir marka,renk,modelde ayakkabı giymenin zevk,statü göstergesi olarak lanse edilmesi ve insanlarda talep yaratılması endüstriyelleşmenin sonucudur.Evet yine ayakkabı giyersiniz;fakat hak ettiğinden fazlasını ödeyerek buna sahip olursunuz.Böylece sizin kaybınız,başkalarının kazancı olur doğal olarak.
Aynı şekilde bu futbolda da böyledir.Tuttuğunuz takımı yine izlersiniz;ancak cebinizin biraz daha derinlerine inmeniz gerekir.İstediğiniz futbolcuyu yine alırsınız;amma biraz daha masrafı da göze alırsınız.
Bunun sonucu olarak da yönetici,taraftar istediğini bir şekilde alabilir.Oysa ki asıl kazanan futbola dair olan söz konusu ürünleri pazarlayanlar,reklamını yapanlar,yayıncı kuruluşlar,sponsorlar,bahis şirketleri,menejerler,belki kimi gözde futbolcular olur.
***
Hayatımız endüstriyelleşti;ulaşım,seyahat,haberleşme özgürlüğü,kaliteli giysiler,bir gecede ünlenmeler bizim oldu.
Ama sevimsiz şehirler,yüzülemeyecek denizler,soluyamadığımız havalar,sadece vitrinlerde görebildiğimiz "cici"ler,en alt ile en üst tabaka arasında büyüyen uçurumlar,çocuklarımızın koşuşturamadığı sokaklar,caddeler de bizim artık...
Futbolumuz endüstriyelleşti;pahalı transferler,dünyanın her liginden canlı maçlar,28 kamerayla çekilen maçlar,üç boyutlu futbol oyunları bizim oldu.
Ama daralan alanlar,golsüz maçlar,maç izlemeyi bale izlemekle eş değer gören sponsorzade taraftarlar,şifreli futbol ziyafetleri de bizim artık.
Şimdi söyleyin bana,futbol endüstriyelleşti de iyi mi oldu?
Endüstriyel futbol,özel doktorun nezleye,baş ağrısına yazdığı sihirli ilaçsa;çocukluğumun el imalatı futbolu da anneannemin kaynattığı nane-limondur.
Ben anneannemin nane-limonunu istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder